14 Aralık 2012 Cuma

Kafasız olmak üzerine


Zekanın tanımı “hayatta kalabilme kabiliyeti” olarak tarif edilir çoğu zaman. Hayatta kalan, soyunu sürdüren zekidir, bunu başaramayan da gerizekalıdır yani. Tanım iyi güzel de, hayatta kalmak için yapılabilecekler pek de miğdemizin kaldıracağı cinsten olmuyor bazen. Yaşamımızı sürdürebilmek için neleri göze alabiliriz? En nihayetinde, Hitler de bir ulusun yaşamını garanti altına almak ve sürekliliğini sağlamak için 55 milyon insanı ölüme sürükledi, 2.5 milyon insanın yağından sabun yaptı. Zekice bir hareket mi şimdi bu?

Türkiye’de siyaset, ben kendimi bildim bileli, hayatta kalmaya çalışanların sırtında yürür. Hayatta kalmak için tırmalayan çoğunluk her zaman siyasetin merkezindedir ve her zaman belirleyicidir maalesef. Hayatta kalabilmek için her şeyi, her onursuzluğu, her ilkesizliği yapabilen bu çoğunluğun dış vitrininin aşırı ahlakçı olması da tam bir tezat , fakat olayın doğası açısından da bir gerekliliktir.
İlkel İnsan iç dünyasındaki eksikliklerini dış vitrinindeki yapay dekorla kapatmaya çalışır. Aziz Nesin’in soyadı seçme hikayesindeki gibi; Üç kağıtçılar “dürüst”, korkaklar “cesur” olur. İlkesiz çoğunluğun vitrinde aşırı ahlakçı olması da, içeride ne berbat işlerin döndüğüne bir işarettir aslında.

Kuşaklar boyu eğitim görmemiş insanın kendini eğitimli insanlara karşı ezik hissetmesi, ama ona sunulan eğitim imkanlarını da bin bir maazeretle geri çevirmesi bir kafasızlık değil de nedir? Hayatta kalma iç güdüsü suyun bir tepeden aşağıya akması gibi her zaman en kolay ve kısa yolu seçer. Nitelikli ve verimli olan yoldan değil, kolayına geldiği yoldan gider. Sonuçlarını düşünmez ve hesaplamaz; Amaç sadece aşağıya doğru akmaktır. Siyaset için de, aşağı doğru hesapsızca akan bu suyun üzerine baraj kurmak çok karlı bir iştir. O su ne kadar hızlı ve hesapsız akarsa kazanç o kadar çok olur. Dünya’da seçmen olarak adlandırılan çoğunluk genelde budur; Yani siyaset fabrikasının en önemli hammaddesi kafasızlar ve ilkesizlerdir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder