19 Aralık 2012 Çarşamba

Feda olsun Devletimize


Yaz gelince köye, dedemizin ninemizin yanına gideriz. Orada herkes güler yüzlü ve sağlıklıdır, çünkü her gün taze yumurta, bal ve tereyağı yerler. Her taraf yeşilliktir ve orada yaşayan herkes halinden çok memnundur. Allah Devletimize, Milletimize zeval vermesin.”

Ne zaman bir ilkokulun önünden geçsem o yaşlardaki kendi halim geliyor aklıma. O yaşta yediğiniz ve aslında yemeniz istenen hayat öyle basit ki… Karşı cinsin sizi beğenmesi veya keskin toplumsal yargıların ağırlığı falan ilgilendirmiyor sizi. Yerlerde sürünen, burnunu karıştıran o çocuklar 7-8 yıllık izole hayatlarında onlara öğretilen ne varsa iştahla tüketiyorlar.  Devlet, olmayan Ütopik bir hayatı zorla iteliyor çocukların kafasına. Herkesin sorgusuz sualsiz itaat ettiği ve mutlu olmanın vatandaşlık görevi olduğu bir ülke… Devletiniz sizin için en iyisini düşünür, siz fazla kafa yormayın sevgili vatandaşlar, her gün size verdiğimiz kekiği afiyetle yiyin ki, etiniz mis gibi kekik koksun.

Hesapladım, hayatımın 17 yılını Türk Maarifine emanet etmişim. Üniversite hariç, 12 yıl boyunca aklımda kalan sadece devletimizin milletimizin bölünmez bütünlüğünü ve hepimizin seve seve ona feda olması. Bir de hayatından bezmiş ve halihazırda “feda” olmuş öğretmenler. Yaş ilerleyince yıllar boyu ailecek “feda” olduğumuz ülkemizin köylerinde dedelerin, ninelerin hiç de mutlu ve al yanaklı olmadığını, şehirlerinde de insanların çok uluslu sermayeye toptan fiyatına perakende satıldığını görüyor insan. Gören görüyor ama görmeyen kekiği yemeye devam ediyor. Eti mis gibi kekik kokuyor.

Ülkemizin “Milli” eğitimi ve ideolojisinin önceliği hiçbir zaman fikri hür, vicdanı hür  insan yetiştirmek falan olmadı. Aradan kaçan kurtuldu ama onlarda her darbede veya iktidar değişikliğinde sağa sola itilip izole edildiler. Bizim gibi, serbest piyasa ekonomisi adı altında keskin kapitalizm bıçağı altına yatan bütün ülkeler, hür insanlar değil, mis gibi kekik kokan hamburger kıyması ürettiler.  Bu topraklarda insanın kutsal ülküler için değil,  kendi mutluluğu için yaşaması günahtır. Yıllarca çalışacaksın, vergi vereceksin, zorunlu askerlik yapacaksın, hayatı sana zindan eden bütün yasalara harfiyen uyacaksın ama köşedeki marketten 2 litre ayçiçek yağı alabilmek için halk gününü beklemek zorunda olacaksın. Her gün 1,5 lira tasarruf edebilmek için otobüse 5 durak öteden bineceksin. Cesaretini toplayıp itiraz edeceksin, sesini bile duymayacaklar.  İsyan edip çığlık atacaksın, vay bölücü ibne deyip suratına gaz sıkacaklar.

Bu ülke hiçbir zaman çocuklarını koşulsuz sevmedi. Yeşilçam filmlerindeki gibi eve getirdiği para veya bulduğu zengin damat ölçüsünde sevdi. Türkiye’de iktidarlar değişir ama sistem değişmez. Çünkü ülkemiz, Dünya zenginlerinin tıkındığı koskoca bir restoranın arka sokağa bakan yağ kokulu mutfağı. Ve bizler de o menüdeki yemeklere kattığımız aroma kadar varız bu düzende. Ne az, ne çok…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder