9 Kasım 2013 Cumartesi

ZIKKIMIN KÖKÜ


Yeter ki rahat bırakın… Eğitmeyin, öğretmeyin bize.
Kurtarmayın bizi.
Yeter ki rahat bırakın.
Isıtmayın bizi, beslemeyin, yolumuzu açmayın, odamızı aydınlatmayın.
Yeter ki rahat bırakın.

22 Ekim 2013 Salı

BİZ BİLİRİZ

Hem geleneği, hem göreneği olan bir ülkeyiz vesselam. Atalarımız her şeyin en doğrusunu bilir zaten. Onlar her şeyi doğru yaptıysa geçmişimiz niye savaşlarla, göçlerle, sefaletle dolu veya bu kadar bin yıllık geçmişimiz var da niye hala adam gibi bir yazınımız yok, niye mimaride Mimar Sinan’da çakılıp kaldık veya niye toplum olarak kadına ve çocuğa sümük muamelesi yapıyoruz, niye üretip, biriktirmek yerine sadece tüketiyoruz ve bitince de komşunun malına göz dikiyoruz diye sormayalım.  Niye? Çünkü bizim gelenek ve de göreneklerimiz var. Muhafazakarız biz. Çok iyi muhafaza ederiz. Özellikle geçmişten gelen, bizi,  soyumuzu sopumuzu ve çevremizi süründüren her hatamızı çok şahane muhafaza ederiz. Niye diye düşünmeyiz, çünkü atalarımız da muhafaza etmiş; Onlar etmişse vardır bir bildikleri.

7 Ekim 2013 Pazartesi

GDO: BİZ ASLINDA AÇLARI DOYURUYORUZ


Genetiği Değiştirilmiş Organizma, yani GDO. Bir organizmanın genetiği niye değiştirilir? Cevap basit: Daha çok üretmek için. Peki ne için daha çok üretim? İşte burada işin tiyatro kısmı başlıyor. GDO’lu tohum, kimyasal vesaire üreten firmalar ve bu işe destek veren birçok Hükümetin ortak söylemi, Dünya nüfusunu artık konvansiyonel sistem tarım üretimiyle doyurmanın mümkün olmadığı ve GDO kullanarak üretimi defalarca katlamaktan başka çare kalmadığı. Acaba bu gerçekten doğru mu? Yani ürün arttıkça daha çok insan mı doyuyor yoksa aynı insanlar daha mı çok tüketiyor?

Amerika Birleşik Devletleri’nde bu konuyla ilgili çok çarpıcı rakamlar var. ABD tarım bakanlığı kayıtlarına göre,  1978 yılında ABD nüfusu 222 milyon 500 bin iken, ülkedeki mısır tüketimi 32 milyon ton. 2011 yılında ise nüfus 311 milyon 800 bin ve mısır tüketimi 205 milyon 600 bin ton. Yani 33 yılda nüfus %40 artarken mısır tüketimi %642 artmış. Dünyanın diğer bölgelerinde de rakamlar çok farklı değil. Yani, biz daha çok üretiyoruz çünkü daha çok insanı doyuruyoruz kısmı külliyen yalan.

Türkiye’de ise GDO kullanımı meselesi biraz karışık. Örneğin, 2012 Yılının Ekim ayında Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar ülkemizdeki mısır üretiminin rekor seviyeye geldiğini ve bunun GDO’suz tohumlarla başarıldığını söylüyor. Oysa Dünya’nın önde gelen GDO’lu tohum üreticisi Monsanto Şirketi internet sitesinden, Şanlıurfa distribütörü Poler Tarım Ltd. adlı şirketle birlikte mısır rekoltesi rekoru kırdıklarını duyuruyor. Birileri  fena halde yalan söylüyor ve bunu saklama konusunda belli ki fazla da telaşlanmıyor çünkü, yakalanma korkusu yaşamıyor.



GDO meselesi ülkeyi yönetenler tarafından gerçekten hafife alınıyor ve bunun sebebi de konuyu aslında halkın hafife alıyor olması. Çoğu zaman kamuoyuna yapılan açıklamalar ve uygulamalar birbirini tutmuyor.  GDO’lu ürünler konusunda hükümet, üzerinde rahatsız edici bir baskı hissetmiyor ve artan tarımsal üretim hem ekonomik, hem de siyasi bir güç kaynağı olduğu için mevcut durumun sürmesi her zaman işine geliyor.

İnsanların şunu bilmesi yeterli: GDO'lu ürün kullanmamanın alternatifi aç kalmak değildir, yeteri kadar tüketmektir. Az tüket, öz tüket, Dünya kartellerini zengin etme...

30 Haziran 2013 Pazar

AMERİKA BİZİM BABAMIZDIR

Yandaki fotoğraf  Amerika ile “stratejik” ortaklığa başladığımız günlerde çekilmiş. Yıl 1947, savaş gemileriyle İstanbul’u ziyaret eden Yankee delikanlılar rahatlayıp ortaklığın temellerini atsınlar diye tüm ülke seferber olmuş. Pofuduk terlikli ve mini etekli "stratejik"ablamız ortaklık iyi kurulsun diye zührevi hastalıklardan arındırılmış ve evi badana boya yapılmış devletimiz tarafından.

Fotoğrafa bakan ne görüyor bilemem ama ben Türk – Amerikan diplomasisinin en saf halini görüyorum.


Özellikle Demirel zamanında, halk arasında çok yaygın bir söz varmış ki durumu tam olarak özetliyor: "Amerika bizim babamızdır. Niye? Çünkü anamızı si..yor"




14 Mayıs 2013 Salı

FÜHRER BİZİ ÇOK SEVMİŞTİ


19 Mart 1945 tarihinde Hitler, sağ kolu Albert Speer’e düşmana Anavatan’da ele geçirecek hiçbir şey bırakılmamasını ve bütün altyapının imha edilmesi emrini verdi. Speer, bunu yaparlarsa bütün Alman halkını ölüme mahkum edeceklerini hatırlatınca ona şöyle dedi:

-Onlar beni seçip destekleyerek bu sona ortak oldular. Ama sonunda onlar da generallerim gibi bana ihanet ettiler. Alman halkı bunu sonuna kadar hak etti.

Speer emri uygulamadı ve Hitler emri verdikten 42 gün sonra, Ruslar sığınağına girmek üzereyken intihar etti. 

“Başbagan rahatsız moderinlere ne biçim ayar veriyor keh keh keh “ diye gülenlere tarihten küçük bir hatırlatma yapayım dedim. İktidardaki tiranın gücünü kendilerinin sanan ve olan biten hakkında durup 1 dakika bile düşünmeyenlerin mızrak dönüp kendilerine saplandığında düşünecek bol bol vakitleri oluyor. Keşke Türkiye’deki güce tapanlar 1945 yılında çekilen bu resimdeki Alman kadına ve arkadaki manzaraya bir dakikalarını ayırıp baksalar. Hatta uzun uzun baksalar…

8 Mayıs 2013 Çarşamba

BIRAKINIZ ÇALIŞSINLAR, BIRAKINIZ TÜKETSİNLER


Yeryüzünde yaklaşık 200 bin yıldır insan diye bir haşere var. Ne zaman ki insan iki ayağının üzerine dikilip üç beş kişi bir araya gelmeye başladı, o zaman Dünya’nın dengesi bir daha geri gelmemek üzere bozuldu. İnsan tek başına yaşayamayacak kadar aciz ve boktan bir yaratık aslında. Tek avantajı, kullanabildiği iki adet el ve alet yapmaya yarayan akıl. Var olduğu günden bu yana doyumsuzluk duygusuyla yedikçe daha çok istemiş, üredikçe daha çok tüketmiş.

24 Nisan 2013 Çarşamba

BİR GÜN HERKES MEDENİYETİMİZİN TADINA BAKACAKTIR!



Dünya’da, “gelişmişlik” diye bir standart var ve bu standarda göre Batılı, Hristiyan ve bol parası olan ülkeler, birkaç istisna hariç, diğer “şark” ülkelerden daha gelişmiştir. Güya orada insanlar daha mutlu ve bilinçlidir; Dünya’da olan bitenin farkındadır ve oralarda daha uygar insanlar yaşar. Bu standart tüm Dünya’da kabul görür çünkü, insanları bu “insani” ülkelerin vitrinleriyle kerizlemek daha kolaydır. Biz sizin ülkenize özgürlük getiriyoruz veya siz doğal kaynaklarınızı iyi yönetemezsiniz, dur biz size yardım edelim sevabına, yeter ki siz medeniyetin tadına bakın…  Daha doğrusu, bir gün herkes medeniyetimizin tadına bakacaktır.

24 Mart 2013 Pazar

Zaman donduğunda



Söyleyin bakalım çocuklar, güzel bir hayat yaşadınız mı? Torun torba sahibi oldunuz mu? Değdi mi bari?

28 Şubat 2013 Perşembe

Nurlu Ufuklar


Dini bütün ülkemizde halkın %99’u Müslümandır.

Aziz vatanımızda 11 yıldır tabu yıkıyoruz maşallah, demokrasi yolunda dev adımlar attık. Ülkemiz 79 yıl günah içinde yaşamıştı ama 2002’de iktidara gelen 1,5 porsiyon imanlı ekibimiz ülkeyi gül bahçesi yaptı da kurtulduk. Artık ülkemizde ahlak var,   Muslim Power is the most powerful power. Aksini söyleyen iktidara karşıdır, hükümeti düşürmeye yönelik örgütlerle kol koladır. Daha da uzatırsanız ağlarız..!

31 Ocak 2013 Perşembe

Sade Aşk



Aşk, ama plazma televizyonsuz, yatak odası takımsız, dünürsüz, akrabasız… Sade aşk. Sevgilinin saçı, sıcakta uyurken ter kokan boynu, omzundaki sütyen askısı izi, ince parmaklı elleri… 

27 Ocak 2013 Pazar

Kısa adam


Kısa adamla, trafik lambasının orada karşıdan karşıya geçmek için beklerken karşılaştım bugün. Çevik bir hareketle dolmuştan indi ve “naaber?” dedi. Yılda üç, bilemedin dört defa karşılaştığım biri olduğu için önce çıkaramadım, sonra hatırlayıp “günaydın” dedim. Kısa adam 50 yaşlarında olduğundan ve 50 yıldır kısalığa alıştığından hiç yadırgamadan kafasını kaldırıp minareye bakar gibi gözümün içine baktı. 194 Santim olan boyumla,  onun  dirseğimden az yukarıdaki yüksekliği arasındaki büyük boşluk rahatsız ediyordu beni. Kısa adam, kısalığının eksikliğini girişkenliğiyle kapatmaya çalışmış hep. Hayatı boyunca, herkesle konuşacak bir konusu olmuş, herkese sırıtmış. 50 Yıl boyunca kısa olmanın aslında bir avantaj, bir nimet olduğuna inandırmış kendini.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Vatan bizi sev


“Türk Milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır, tamam da Türkiye’de yaşayanlar uzaylı olduğu  için. Atatürk bizden bahsetmiyor aslında burada”

Üniversiteyi bitirip iş hayatına atılmayı planlayan her Türk erkeği gibi üzerinden atlamam gereken son bir engel olduğunu biliyordum. Şimdi “engel” deyip de olayı sanki kötü bir şeymiş gibi anlatıyor olmayayım; Her Türk gencinin vatansever duygularla, severek  ve hatta gönüllü olarak yaptığı askerlik vazifesi yani.

Türkiye’de askerlik yapmadan tam olarak vatandaş olmuyor insan. Hayatın ilk altı yılı oryantasyonla geçiyor, sonra 17 sene kadar Türk Maarifi üzerinizden silindir gibi geçip sizi girdiğiniz kabın şeklini alacak seviyeye getiriyor. Askerlik ise bir nevi kek kalıbı gibi size son şeklinizi veriyor. Yani 23-24 yaşınıza kadar sizi Milli Eğitim ve Milli Savunma hamur gibi yoğurup, Devletimizin Vergi Dairesi, SGK falan gibi diğer güzide kurumlarımızın kollarına teslim ediyor.  Yani askerlik önemli. Her Türk erkeğinin yumuşacık kek gibi olması için gerekli.