24 Nisan 2013 Çarşamba

BİR GÜN HERKES MEDENİYETİMİZİN TADINA BAKACAKTIR!



Dünya’da, “gelişmişlik” diye bir standart var ve bu standarda göre Batılı, Hristiyan ve bol parası olan ülkeler, birkaç istisna hariç, diğer “şark” ülkelerden daha gelişmiştir. Güya orada insanlar daha mutlu ve bilinçlidir; Dünya’da olan bitenin farkındadır ve oralarda daha uygar insanlar yaşar. Bu standart tüm Dünya’da kabul görür çünkü, insanları bu “insani” ülkelerin vitrinleriyle kerizlemek daha kolaydır. Biz sizin ülkenize özgürlük getiriyoruz veya siz doğal kaynaklarınızı iyi yönetemezsiniz, dur biz size yardım edelim sevabına, yeter ki siz medeniyetin tadına bakın…  Daha doğrusu, bir gün herkes medeniyetimizin tadına bakacaktır.

Bahsi geçen medeniyet Batı kaynaklı olduğu için, “ulvi standartlara”  ilk kavuşan ve doyan da Batılılar oluyor tabi.  Mesela geçen gün, ABD’nin hem ekonomik,  hem entelektüel olarak en kalburüstü bölgesi sayılan Boston’da medeni  insanlar, Çeçen teröristin (..ki henüz o bile şüpheli)  polis tarafından imha edilmesini  sokaklarda çığlıklar atıp dans ederek kutladılar. Bir de bu medeni sistemin Doğulu sevicileri var ki bunlar,  Batı’da insan hakları diye sihirli bir icat olduğuna ve güzel giyimli, renkli gözlü insanların yemeyip içmeyip bu ulvi amaç için mücadele ettiğine inanıyorlar.

Gerçek şu ki, Dünya’nın hiçbir Batı ülkesinde insanlara sosyal ve bireysel haklar “yaaa biz bu insanlara çok eziyet ettik, bari hak falan verelim de hoşbeş olup sinerji yaratalım” diye verilmemiş.  Sanayi devriminden sonra güzel giyimli efendilerimize ırgat değil, işçi lazım olmuş. Ortalama yaşamın 22-23 yıl olduğu Avrupa’da madenlerde, fabrikalarda çalışacak kalifiye insan lazım olunca “ulan şunlara üç beş sağlık hizmeti falan verelim de 5-10 yıl fazla yaşasınlar” demişler. Yani üretimin en önemli unsurlarından biri olan insan’ı biraz yağlamışlar.

İşin -üretim- kısmını yoluna koymuşlar ama bir süre sonra –tüketim- kısmında problem yaşamaya başlamışlar. Doğru ya, bu kadar malı üretiyorsak, tüketecek birileri de lazım. Henry Ford’un meşhur sözü işin sırrını ve çözümünü ortaya koyuyor: “Bir gün ürettiğimiz arabaları burada çalışan işçiler satın alabildiği zaman başarıya ulaşacağız”. Yani, üreten bizsek tüketen de biz olacağız lafı öyle pek sosyalist içerikli falan değil. Medeni ağabeyler resmen bizim ucuz işçilikle ürettiğimiz malları yine bize iteleyerek ölümsüz bir ekonomik düzen yaratmışlar.

Söz konusu ekonomik düzene dikkatlice baktığımızda gördüğümüz ana unsur: İNSAN. O olmazsa sistem de yok. Yani medeni ağabeyler insan sevgilerinden dolayı değil, ortaya koydukları ekonomik sistem iyi işlesin diye vatandaşlarına haklar falan vermeye başlamışlar. Bu haklar da bireyin mevcut düzene sağladığı artı değer kadardır. Yani ne üretimde, ne de tüketimde yer almıyorsanız artık geberip gidebilirsiniz. (Bkz: emeklilik)

Bugün aziz vatanımızda yapılan Kürt açılımı, insan hakları veya İslami kesimin tüketimin tadına varması çabaları da Başbakanımız tebaasına lütfettiği için değil, Batıdaki iyi giyimli, renkli gözlü ağabeyler öyle istediği için oluyor. Bilmem anlatabildim mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder