Dünya’da, “gelişmişlik”
diye bir standart var ve bu standarda göre Batılı, Hristiyan ve bol parası olan
ülkeler, birkaç istisna hariç, diğer “şark” ülkelerden daha gelişmiştir. Güya orada
insanlar daha mutlu ve bilinçlidir; Dünya’da olan bitenin farkındadır ve
oralarda daha uygar insanlar yaşar. Bu standart tüm Dünya’da kabul görür çünkü,
insanları bu “insani” ülkelerin vitrinleriyle kerizlemek daha kolaydır. Biz sizin
ülkenize özgürlük getiriyoruz veya siz doğal kaynaklarınızı iyi yönetemezsiniz,
dur biz size yardım edelim sevabına, yeter ki siz medeniyetin tadına
bakın… Daha doğrusu, bir gün herkes
medeniyetimizin tadına bakacaktır.
Bahsi geçen
medeniyet Batı kaynaklı olduğu için, “ulvi standartlara” ilk kavuşan ve doyan da Batılılar oluyor tabi. Mesela geçen gün, ABD’nin hem ekonomik, hem entelektüel olarak en kalburüstü bölgesi
sayılan Boston’da medeni insanlar, Çeçen
teröristin (..ki henüz o bile şüpheli) polis
tarafından imha edilmesini sokaklarda çığlıklar
atıp dans ederek kutladılar. Bir de bu
medeni sistemin Doğulu sevicileri var ki bunlar, Batı’da insan hakları diye sihirli bir icat
olduğuna ve güzel giyimli, renkli gözlü insanların yemeyip içmeyip bu ulvi amaç
için mücadele ettiğine inanıyorlar.
Gerçek şu
ki, Dünya’nın hiçbir Batı ülkesinde insanlara sosyal ve bireysel haklar “yaaa
biz bu insanlara çok eziyet ettik, bari hak falan verelim de hoşbeş olup
sinerji yaratalım” diye verilmemiş. Sanayi devriminden sonra güzel giyimli
efendilerimize ırgat değil, işçi lazım olmuş. Ortalama yaşamın 22-23 yıl olduğu
Avrupa’da madenlerde, fabrikalarda çalışacak kalifiye insan lazım olunca “ulan
şunlara üç beş sağlık hizmeti falan verelim de 5-10 yıl fazla yaşasınlar”
demişler. Yani üretimin en önemli unsurlarından biri olan insan’ı biraz
yağlamışlar.
İşin -üretim- kısmını yoluna koymuşlar ama bir süre sonra –tüketim-
kısmında problem yaşamaya başlamışlar. Doğru ya, bu kadar malı üretiyorsak, tüketecek
birileri de lazım. Henry Ford’un meşhur sözü işin sırrını ve çözümünü ortaya
koyuyor: “Bir gün ürettiğimiz arabaları burada çalışan işçiler satın alabildiği
zaman başarıya ulaşacağız”. Yani, üreten bizsek tüketen de biz olacağız lafı
öyle pek sosyalist içerikli falan değil. Medeni ağabeyler resmen bizim ucuz
işçilikle ürettiğimiz malları yine bize iteleyerek ölümsüz bir ekonomik düzen
yaratmışlar.
Söz konusu ekonomik düzene dikkatlice baktığımızda gördüğümüz ana
unsur: İNSAN. O olmazsa sistem de yok. Yani medeni ağabeyler insan
sevgilerinden dolayı değil, ortaya koydukları ekonomik sistem iyi işlesin diye
vatandaşlarına haklar falan vermeye başlamışlar. Bu haklar da bireyin mevcut
düzene sağladığı artı değer kadardır. Yani ne üretimde, ne de tüketimde yer
almıyorsanız artık geberip gidebilirsiniz. (Bkz: emeklilik)
Bugün aziz
vatanımızda yapılan Kürt açılımı, insan hakları veya İslami kesimin tüketimin
tadına varması çabaları da Başbakanımız tebaasına lütfettiği için değil, Batıdaki
iyi giyimli, renkli gözlü ağabeyler öyle istediği için oluyor. Bilmem
anlatabildim mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder