
Üniversiteyi
bitirip iş hayatına atılmayı planlayan her Türk erkeği gibi üzerinden atlamam
gereken son bir engel olduğunu biliyordum. Şimdi “engel” deyip de olayı sanki
kötü bir şeymiş gibi anlatıyor olmayayım; Her Türk gencinin vatansever
duygularla, severek ve hatta gönüllü
olarak yaptığı askerlik vazifesi yani.
Türkiye’de
askerlik yapmadan tam olarak vatandaş olmuyor insan. Hayatın ilk altı yılı
oryantasyonla geçiyor, sonra 17 sene kadar Türk Maarifi üzerinizden silindir
gibi geçip sizi girdiğiniz kabın şeklini alacak seviyeye getiriyor. Askerlik
ise bir nevi kek kalıbı gibi size son şeklinizi veriyor. Yani 23-24 yaşınıza
kadar sizi Milli Eğitim ve Milli Savunma hamur gibi yoğurup, Devletimizin Vergi
Dairesi, SGK falan gibi diğer güzide kurumlarımızın kollarına teslim ediyor. Yani askerlik önemli. Her Türk erkeğinin
yumuşacık kek gibi olması için gerekli.
Ben de
herkes gibi “vatan” hizmeti için askere gittim. Hizmet kısmına vakıf oldum ama
“vatan” kısmı biraz karışık. Mesela askerliğim boyunca denetim için yırtık
çarşafları, sağlam olanlarla değiştirmek, komutanımın emriyle erlere aç aç
bileti satmak, koca Alay’ın içine dökülen mavi ve beyaz mıcırları birbirinden
ayırmak gibi çok ulvi görevlerde bulundum. Askerlik dönüşü de bu en büyük Türk omertasına hep sadık oldum; Askerde olan her şey çok yüce amaçlar için yapılır ve
sorgulanmaz. Mesela vatan için 15 ay pırasa ayıklayan, komutanların evinde
musluk tamir eden, karargahın bahçesindeki çam ormanında yere düşen çam
iğnelerini itinayla toplarken kafayı yiyen kahraman askerler vardı bizim orada.
Başımıza ne
gelirse gelsin, ne saçmalıklarla
hayatımızı karartırsa karartsın vatanımızı kayıtsız şartsız severiz biz.
Fakat insan bir süre sonra anlıyor ki, bizim ilişkimiz aslında platonikmiş. Biz
onu seviyoruz ama o bizi pek takmıyor. Bize sürekli poliçe satmaya çalışan,
gözü sürekli cebimizde olan diz üstü etekli, boyama saçlı, kenar mahalle
dilberi sigortacı kız gibi; Cilveleşiyor ama hiçbir zaman vermeyecek. Aslında
en başından beri bizim değil, başkasının kadınıydı o. Ama biz gerçeği görmek
istemedik, bir gün o da bizi sevecek, içimizdeki cevheri keşfedip bize aşık
olacak diye bekledik. Sadece biz değil, babalarımız, dedelerimiz, kuşaklar boyu
umutla bekledik… Biz ona baktıkça aşık olunası bir varlık, o bize baktıkça
Türk, Kürt, Rum, Ermeni gördü. Biz ona camın altında şarkı söylerken o içeride
muktedirle şampanya tokuşturdu.
Sen ne dün seviştiğin üniformalıyı, ne de bugün kapatması olduğun Hacı abiyi sevdin; Sen sadece kendini sevdin, kendin için yaşadın, hep güçlü olanın koynuna girdin. Biz seni çok sevdik ama sen bizi hiç sevmedin. Ah be Vatan!
Ne olur bir kere de sen sev bizi, gel sırtımızı ov, ocağa iki odun da sen at,
bir sıcak çay demle de içelim. Kimle sevişirsen seviş ama akşam olunca eve dön ki umudumuzu kaybetmeyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder